25 Mart 2011 Cuma

Paranormal Activity (2007)


Yönetmen: Oren Peli
Oyuncular: Katie Featherston, Micah Sloat

Tür: Korku, Gizem, Gerilim

Ülke: ABD
Dil: İngilizce




Konu: Orta sınıf mensubu genç çift, taşındıkları banliyöde normal bir hayat sürmeyi ummaktadırlar. Bir süre sonra bu evde bir tuhaflık hissederler, kötü bir ruh onları rahatsız etmektedir. Hayalet özellikle gece yarısı, Micah ve Katie uykudayken ortaya çıkmaktadır. Bunun üzerine çift yaşadıklarını kamera ile kaydetmeye başlar. (Kaynak: Film.com.tr)

Bu filmi ikincisini izlemeden önce tekrar izledim. İkisini arka arkaya izlemek bana pek iyi geldi sayılmaz. Fazlasıyla gerildim. Tabi, gerilim filmlerinin amacı da bu, değil mi?

Film IMDb'de 6.6 gibi düşük bir puan almış. Filmin sevenlerinin olduğu kadar, sevmeyenleri de var... Benim puanım biraz daha yüksek olurdu heralde.

Söylentilere göre filmin iki farklı versiyonu bulunuyor. Filmi bir grup üniversite öğrencisi yönetmen Oren Peli'nin evinde çekiyorlar. Daha sonra film bir şekilde Steven Spielberg'in eline geçiyor. Spielberg filmin bazı sahnelerini ve sonunu değiştirmeleri tavsiye ediyor. Böylece filmin sinemalarda yayınlanan ikinci versiyonu ortaya çıkıyor. Ben ilk izlediğimde sinema versiyonunu, ikincisinde de amatör versiyonunu izledim.

Mica, teknoloji manyağı birisi. Cin, şeytan, peri gibi şeylere inanmıyor. Üstüne üstlük mevzuyla dalga geçiyor. Kendi kendisine deneyler yapıyor. Film boyunca Mica'nın bu umursamaz ve dalgacı tavırlarına gıcık oluyor insan. Filme de bu şekilde başlıyoruz. Mica Katie'nin evde anormal bazı şeyler olduğunu söylemesi üzerine gidip bir kamera satın alıyor. Amacı böyle şeylerin olmadığını ya da birilerinin şaka yaptığını vs. ispatlamak. Ama tam tersini ispatlayınca işler daha da çıkmaza giriyor. Mesela Katie eve medyum çağırdığında, Mica gidip medyum için korku filmi müzikleri besteliyor. Gel de gıcık olma...

Bence, filmin en önemli püf noktası yaşananların tamamen gerçek hayatla örtüşmesi. Yani, hepimiz kendi kendine kapanan kapılara rastlamışızdır. Yada durup dururken bir gölge geçtiğini zannetmişizdir. İşte insanı en çok böyle basit şeyler gerilime sokuyor.

İnternet'te okuduğum yorumlarda insanlar daha çok hiçbir şey olmadan geçen uzun sahnelere tepkilerini dile getiriyorlar. Bence bu uzun sahneler gerilimin dozunun daha da artmasına sebep oluyor.

Filmin sonlarına doğru Mica tavan arasında yanmış bir fotoğraf buluyor. Böylece Katie'ye musallat olmuş bir varlığın olduğunu anlıyoruz. Bu yaratık Katie'yi 8 yaşından beri takip ediyormuş aslında. Böyle olmadığını ikinci filmde göreceğiz.

İki versiyon ve iki farklı sondan söz etmiştik. Amatör versiyonunda 60'lardaki Diane'nin hikayesine biraz daha ağırlık verilmiş, Mica'yla Katie internet sitesinden kızla ilgili videoyu falan seyrediyorlar. Sinema versiyonunda ise yine internet sitesine bakıyorlar ancak "onun durumu ile senin durumun çok benziyor" diyerek kısa bir biçimde geçiyorlar. Sinema versiyonunda Mica ile Katie'nin fotoğrafının bulunduğu çerçeveyi Mica'nın yüzüne denk gelecek şekilde kırılmış olarak buluyorlar. Amatör versiyonunda ise bu yok.

En önemli fark finalleri. Amatör versiyonunda, Katie Mica'yı öldürdükten sonra transa geçiyor, polisler gelinceye kadar saatlerce ayağa kalkmıyor. Polisler geldiğinde dur ihtarına uymadığı için polisin biri onu vuruyor. Sinema versiyonunda ise Katie, Mica'yı öldürüyor, kameraya fırlatıyor ve en sonunda kamerayı kapatıyor. Söylentilere göre filmin bu son sahnesi için harcanan para, filmin tamamına harcanan paradan daha fazlaymış. İkinci filmi izleyince filmin sonunu niye böyle değiştirdiklerini daha iyi anlıyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder